Türkiye 2. Ligi turnuva sayfası
Türkiye 1. Ligi turnuva sayfası
Türkiye İş Bankası Satranç Süper Ligi turnuva sayfası
20 Temmuz 2018
12 Temmuz 2018
Beyinsellik Dinamosu Satranç
Size çok değişik bir gözlemden söz edeceğim.
toplumların tarih sahnesinde ağırlık kazanmaya başladığı dönemlerde ne oluyor
biliyor musunuz? Satranç oyununda yıldızlar fırlamaya başlıyor.Örneğin
XVI.yüzyıldan geçen yüz yıla kadar, satrancın büyük ustaları ya İspanyol, ya
İtalyan, ya Fransız, ya İngiliz, ya Alman…
Derken birden bire Amerika’yla Sovyet’lerde
çıkmaya başlıyor Satranç dehaları…
Bu genel çizginin dışında kalan, sanırım
sadece bir Japonya var.
Şimdiye dek ünlü bir Japon Satrançsının adını
hiç duymadım. Konuyla ilgilenmiş olanlar, ola ki Japonya’da da satrancın iyice
gelişmiş olduğunu söyleyeceklerdir…
O zaman bizim gözlem, ayrıcalıksız olarak cuk
diye oturacak yerine…
“Canım her şeyde biraz böyle değil mi?” diye
düşünmeyin. Gerçi gelişmiş toplumların sporu da, sanatı da, eğitimi de gelişmiş
görünüyor ama, Satrancın ayrı bir özelliği var.
Satranç toplumsal düzeyi değil, toplumsal
dokudaki değişim çizgisini noktalayıp geçiyor… Yani insanların düşünmeye
başladığı anı…
Küba’nın XX. yüzyılda değişik bir özellik
göstereceğini, Castro’dan çok daha önce, Kübalı Satranç şampiyonu Capablanca
haber veriyordu belki de.
Bizler olaylara değişik açılardan bakma cıvıltısında
olmadığımız için, Capablanca’nın neden Küba’dan çıkıp ta başka bir yerden
çıkmadığına hiç dikkat etmemişizdir.
Nasıl ki , neden artık İngiltere’den büyük
Satranççı çıkmadığını hiç düşünmediğimiz gibi…
Aslında sosyoloji fakültelerinde, üstünde tez
yapılması gereken konulardan biridir bu…
Bir toplumun birden Satranca karşı gösterdiği
ilgi ile çıkardığı Satranç ustaları, neyin habercisi, hangi değişimin işaret
lambasıdır?
Neden Endonezya ile Rodezya, yahut Kuveyt’den
doğru dürüst satranççı çıkmıyor da, Yugoslavya, Macaristan ve Arjantin’den
çıkıyor?
Bu konuya arada bir değinmemizin nedeni
Satrançta geri kalmışlığın ekonomide de geri kalmışlıkla açıklanamayacağıdır.
Belki de tersine, Satrançta geri kalmışlık, ekonomide de geri kalmışlığın
uzaktan bir gerekçesidir.
Cumhuriyet devrimiyle birlikte Satrancın
köylere kadar inmesine önem vererek, kitlelerde yaygın bir Satranç tiryakiliği
yaratsaydık, Türkiye’nin bu günkü durumu, çok daha başka düzeylerde olurdu…
Bunalımlar, karamsarlıklar, kötümserlikler,
geçimsizlikler, parasızlıklar, umutsuzluklar… Ruhsal bir yitiklikle iyice dibe
vurduğunuz zamanlarda, birkaç parti Satranç oynayın. Apayrı bir dünyaya dalacak
ve tazeleneceksiniz…
Satrançtan zevk almak için mutlaka bir ikinci
kişi bulmaya da her zaman gerek yoktur. Büyük ustaların satranç partilerini
yineleyip incelerken insan beyninin şaşırtıcı buluş ve yaratıcılıklarını
göreceksiniz?
Ayrıca çözülmesi hiçte kolay olmayan Satranç
problemleri vardır. Çoğu gizli bir nükteyi saklar içinde. Örneğin piyonunuzu
“vezir” çıktığınız zaman kendisine “vezir” değerini değil de ancak “at” değerini
verirseniz çözülecek bir problemle uğraşmak istemez misiniz?
Kafasının yetersizliğini somut olarak
görmekten korkanlar, Satrançtan uzak dururlar. Bir yanlış saplantıdır.
Satranca en geç 10-12 yaşlarında başlar ve
sürekli olarak çalışırsan, “Satranç bilirim” diyebilirsin…
Benim gibi otuzundan sonra başlarsan sadece
vakit geçirip eğlenir, başkalarına hayran olur ve her oynadığın oyunda akıl
almaz budalaca körlüklerle mat olursun.
Satrancı kıvıramamak, Satrancın değerini
anlamaya engel değildir ki… Ben her oynadığım oyunda nasıl yeneceğimi
düşünmekten çok, nasıl yenileceğimi merak ederim. Ancak çözümü matematiğe sonuçlar
hep yenilgi olsa bile, satranç oyunu, satranç diyalektiğine alıştırır insanın
kafasını… Satrancın tavlaya oranla adeta bilinmemesi, satranç diyalektiğinin,
geleneksel düşünce biçimimize ters gelmesindendir. Bizde geleneksel olarak
başarı, ya kaba kuvvete dayatılmıştır, ya da sinsi kurnazlıklara… Satrançta ise
kaba kuvvet yoktur, sinsi kurnazlıklar ise karşı tarafın durumu sezmesiyle
oyunu tersine çevirir.
Satranç sevenlerin bazı genel özellikleri
üzerinde de azıcık duralım. Yaşamın akışı içinde tehlikeli kararsızlıklara
düşmezler. Bir oranda belalı yanılgılara uğramazlar. Kişiliklerine güvensizlik
duymazlar. Eziklik duygusunun çengellerinde hırçınlaşıp kabalaşmazlar.
Büyük ustalarda rastlanan aşırı gariplikler
ayrı bir konudur. Her dalda normal üstü kişiler, bir hayli garip kişilerdir.
Satrançta da durum değişik değildir.
Bütün okullara, bütün kahvelere, bütün
cezaevlerine, bütün otellere bol bol satranç takımları konmalı… Ayrıca her evde
de bir satranç takımı bulunmalıdır.
Türkiye’de bir satranç modası başlasa tahmin
edemeyeceğiniz ölçüde ruhsal bir değişim olacaktır…
Bir toplum Satranç dünyasında kendisinden söz
ettirmeye başladığı zaman, aradığı güneşe merdivenini dayamış sayılır…
Çetin Altan
25.4.1984, Milliyet
11 Temmuz 2018
09 Temmuz 2018
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)