20 Mayıs 2006

37. Satranç Olimpiyatı, 20 Mayıs - 4 Haziran 2006, Torino, İTA

37. Satranç Olimpiyatı, 20 Mayıs - 4 Haziran 2006 tarihleri arasında, İtalya'nın Torino kentinde yapıldı. Bu büyük organizasyonda, Kirsan İlyumzinov ve Bessel Kok'un FIDE başkanlığı için yarışacağı, FIDE Satranç kongresi gibi etkinlikler de yer aldı.

Sıralama

15 Mayıs 2006

Sigeman & Co Satranç Turnuvası

02.05.2006Sigeman & Co. Satranç turnuvası 28 Nisan– 6 Mayıs 2006 tarihleri arasında Malmö'de yapılıyor. 4.Tur Sonrası Sıralama:1. Timman, Jan H g NED 2616 3.5; 2. Stellwagen, Daniel g NED 2543 3.0; 3. Atalik, Suat g TUR 2632 2.5; 4. Carlsson, Pontus m SWE 2433 2.0; 5. Hillarp Persson, Tiger g SWE 2524 2.0; 6. Cicak, Slavko g SWE 2506 2.0; 7. Fedorov, Alexei g BLR 2614 2.0; 8. Berg, Emanuel g SWE 2539 1.5; 9. Khenkin, Igor g GER 2602 1.0; 10. Hector, Jonny g SWE 2514 0.5;  Resmi Site

Rusya Kulüpler Şampiyonası başladı



Rusya'nın Kuzey doğu Karadenizde, Gürcistan sınırındaki şiirsel kenti Soçi Rusya Kulüpler kupasına evsahipliği yapıyor. Aralarında Ivanchuk, Morozevich, Gelfand, Shirov, Ponomariov, Kasimdzhanov, Grischuk'un da bulunduğu dünya çapındaki yıldız BU'lar şampiyonada mücadele ediyor. Şampiyona 19 Nisan-1 Mayıs tarihleri Arasında yapılıyor. ChessBase'in haberi

8. Dubai Açık Turnuvası

24.04.2006 8. Dubai Açık turnuvası 22 Nisan-2 Mayıs Tarihleri arasında Dubai'de yapılıyor. Turnuvanın adı: Şeyh Raşit Bin Hamdan El Mahtum Kupası.. Önde giden Oyuncular: 1 GM Izoria Zviad GEO 2647 2 GM Sadvakasov Darmen KAZ 2619 3 GM Sargissian Gabriel ARM 2612 4 GM Pantsulaia Levan GEO 2611 5 GM Miroshnichenko Evgenij UKR 2608 6 GM Kacheishvili Giorgi GEO 2605 7 GM Ghaem Maghami Ehsan IRI 2584 8 GM Fedorchuk Sergey A UKR 2576 9 GM Gelashvili Tamaz GEO 2576 10 GM Neverov Valeriy UKR 2572 2572 11 GM Petrosian Tigran L ARM 2571
Resmi Site

Wolfgang Unzicker, 1925–2006



2. Dünya Savaşı sonrası 70'lere gelinceye kadar En kuvvetli Alman Satranç Büyük ustasıydı. , asla profesyonel satranççı olmamasına rağmen 7 kez Almanya şampiyonu oldu. Mesleği hukuktu. 12 Satranç olimpiyatında Alman Milli takımını 400 kere temsil etti. 20 Nisan 2006'da Portekizde bir tatil sırasında bir kalp krizi nedeniyle sonsuzluğa göçtü.
ChessBase'in haberi

12 Mayıs 2006

Isak Boleslavski (1919 – 1977)

Ukraynalı Satranç Büyük Ustası. Ukrayna Zolotonosha'da 9 Haziran1919'da
doğmuştur. Bütün zamanların en önemli açılış teorisyenlerinden
ve 2. Dünya savaşından sonraki süreçteki üst düzey Sovyet büyük ustalarındandır.
Yazının devamı

Saviely Tartakover (1887–1956)

20. Yüzyıl başlangıç ve ortalarının, önde gelen Polonyalı Büyük Ustası. 22 Şubat 1887’de Rusya'nın Don kıyısındaki Rostov kentinde dünyaya geldi. 12 yaşındayken, ailesi Rusya’yı terk etti ve o
dönemin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na göç etti; son olarak Viyana’ya yerleştiler. Tartakover burada büyüyecektir. Yazının Devamı

2006 Avrupa Bireysel Satranç Şampiyonası,Kuşadası


2006 Avrupa Bireysel Satranç Şampiyonası-Kuşadası
2006 Avrupa Bireysel Satranç Şampiyonası Kuşadası Korumar otelde başladı

Turnuvanın Resmi sayfası & PGN



1. Zdenko Kojul Hırvatistan
2. Vasili İvançuk Ukrayna
3. Kiril Georgiev Bulgaristan

Sonuçlar
Erkekler

Kadınlar

FOTOĞRAFLAR

Satranç bilmeyen bir insanın satranç konusunda söyleşisi


Bunlar, satranç bilmeyen bir insanın satranç konusunda söyleşisidir. Bir insanın bilmediği bir konuda konuşması, bildiği konuda konuşmasından daha kolaydır; çünkü bilmediğimiz konuda bilgisizliğin yürekliliğiyle konuşuruz. Oysa bir konuyu ne denli çok biliyorsak, içimizde o denli çok eksiklik ve yanılgı kuşkuları vardır.Satrancı ne kertede bilmediğimi bir olayla anlatayım. 1967 yılında çolukçocuk Moskova’daydık. Bir otel dairesinde kalıyoruz. Şimdi biri ABD’de bir üniversitede matematik hocası, biri de Türkiye’de bir yayınevi sahibi olan iki oğlum, Ali’yle Ahmet, biri onbir, biri on yaşında. Otelde durmadan yaramazlık yapıyor ve kavga ediyorlar. Anneleri de iyice bunalmış. Ne sustan, ne durdan anladıkları var. Bir süre olsun susturabilmek için bir kurnazlık düşündüm; onlara satranç öğretecektim.

Otelin lobisindeki mağazalardan birinden bir satranç takımı satın aldım, Koydum önlerine;- İşte satranç, oynayın!- Nasıl oynanır? Diye sordu Ali.- Hah, şimdi tuzağa düşmüşlerdi.İyi ama, nasıl oynandığını ben biliyor muydum? Ne biliyor, ne de bilmiyor sayılırdım. Bütün kağıt oyunlarını (iskambil, altmışaltı, prafa, poker, otuzbir, papazkaçtı, briç vb.) tavlayı, beştaş, yeditaş gibi oyunları ve benzerlerini, her oynayışımda yeniden öğrenmişimdir. Oynarken ancak o sıra oynayacak ve hep yenilecek denli öğrenir, sonra unuturum. Bu oyunları beş on yılda bir, her oynayışımda yeniden öğrenmek zorunda kalırım. Neden böyle olduğu çok şaşılası bir şey. Bu oyunlara önem vermediğimden mi, belleğimin bu yanının zayıflığından mı, yoksa oyunlarda geçen zamanımı yaşamdan saymadığımdan mı?Oğullarıma satrancı öğretmeye kalkışırken, en son otuz yıl önce oynadığım satrançta, piyadelerin ilk kalkışta bir mi iki mi kare ilerleyeceğini, süvarilerin kaleleri nasıl atladığını, topçunun mu kalenin mi çapraz yürüdüğünü, vezirin her yana birden nasıl gittiğini zorlukla anımsamaya çalışıyordum. Her ne olursa olsun, yeryüzünde hiç olmadık bir biçimde satranç oynamayı öğrettiğim iki oğlum, satranç tahtasının üstüne eğilmiş ve susmuşlardı.Az sonra, rahmetli Ekber Babayev geldi. Ali’yle Ahmet’in ne yaptıklarına baktı, baktı, ne oynadıklarını anlayamadığı için,- Siz ne yapıyorsunuz , öyle? diye sordu.Ali,- Satranç oynuyoruz... dedi.- Allah Allah! Kim öğretti size?- Babam...- Babanız size satrancı tavla oynar gibi öğretmiş.Babayev gülmekten koltuğa yıkıldı. Sonra çocuklara, satrancın nasıl oynanacağını öğretti, onlarla satranç oynadı. Ahmet satranca ilgi göstermedi. Ali’yse tersine, satranca büyük ilgi gösterdi. Birbuçuk ay kaldığımız Sovyetler Birliği’nde, her gittiğimiz yerde, oynayabileceği kimi bulduysa onunla satranç oynadı. İstanbul’a dönüşümüzde satranca ilgisi sürdü. Okuduğu Saint Joseph Lisesi’nin satranç kulübüne girdi. Satranç kitapları okudu, dersleri aldı, yarışmalara katıldı, küçük başarılar da kazandı.İşte o zaman oğlumun bu satranç düşkünlüğünden korkmaya başladım ve onu satrançtan soğutmanın yollarını araştırdım.Niçin oğlumun satrançtan uzaklaştırmak istediğimi yine bir olayla anlatayım. İkinci Dünya Savaşı içinde Trakya’da çadırlı ordugahtayız. Ben teğmenim. Satranca aşırı düşkün bir generalimiz var. Emir subayı da çok iyi satranç bilen, olağanüstü gülmece duyarlılığı olan bir yüzbaşı. General, çok iyi satranç bildiği için mi bu yüzbaşıyı kendine emir subayı yapmış, yoksa rastlantı mı bu bilemiyorum.Gece gündüz, çadırda yolda, paydosta molada, nerde olursak olalım, işten ve görevden her fırsat ve ara buldukça general emir subayını çağırır, hemen satranç oynarlardı. Çok iyi satranç oyuncusu olan yüzbaşı, satrancı iyi bilmediğini söylediği generale hep yenilirdi. Bir söyleşimizde generale neden hep yenildiğini şöyle açıklamıştı:-Kimileri vardır, satrancı meydan savaşı sanırlar. Satranç oynamakla, düşman ordusu karşısında strateji uygulamayı bir tutarlar. Ha satrançta yenmişler, ha düşman ordusunu yenmişler. Yenince, savaşta utku kazanmış gibi sevinirler. Yenilince de yıkılırlar. Bizim general de böylelerinden.İşte bu zeki ve gülmece duyarlılığı olan yüzbaşı, o günlerin zor koşulları altında iyi yürekli generalimizi sevindirmek için, her satranç oyununda generale bir meydan savaşı kazandırsın diye yenilirdi. Pek seyrek olarak da, bize önceden söyleyip generali üstüste mat ettiği de olurdu.Sonraları, satranç oyununu bu general gibi alanları çok gördüm. İyi satranç oynamayı ve satrançta yenmeyi bir zeka üstünlüğü sayıyorlardı. Örneğin şöyle düşünüyorlardı: On satranç oyununda yedi kez yenen, yenilene göre ondayedi daha zekidir.Oysa böyle bir değerlendirmenin gerçeğe uygun olduğu kanısında değilim. Bence satrançta on kez yenilenin, yenenden daha zeki olma olasılığı bile vardır.Üstün zeka ile iyi satranç oynama arasında doğru orantı olduğu düşüncesi –ki bence yanlıştı- bende satranca bir tepki uyandırdı. Zekayı geliştirmek ve zeka alıştırmaları için satranç oynamak gerektiği düşüncesine karşıyım. Böyle düşünenler içinde, günlerinin uzun zamanını satranca ayıranlar çoktu.Matematik kafası olanların her türlü oyuna aşırı tutkunlukları olduğunu ve alışkanlıklara kolay kapıldıklarını, yaşam deneyimlerinden –görerek, yaşayarak- biliyordum. Oğlumun, kendisine belli etmeden, satrançtan uzaklaştırmak değil, satranç düşkünlüğünden kurtarmaya çalışmamın nedeni buydu.Moskova’da Gorki Parkı, çok büyük bir kültür parkıdır. O parkta aşağı yukarı kırk-elli metre uzunluğunda yanyana konulmuş masalar gördüm. Yaşlı ve yaşlıca insanlar karşılıklı oturmuş satranç oynuyorlar, ayaktakiler de oynayanları seyrediyorlardı. Bunlar, emekli olmalıydılar. Bu görünüm bana, çok görkemli bir boş zamanı değerlendirme izlenimi verdi.Ermenistan’ın başkenti Erivan’da da bir kültür parkı vardır. Orda da, yanyana konulup uzatılmış masalarda, tıpkı Gorki Parkı’ında olduğu gibi, oynayanlar ve seyirciler vardır. Gorki Parkı’ndakiler, koyu sessizlik içinde oynar ve seyrederlerken, Erivan Kültür Parkı’ndakilerin gürültü ve patırtıları, şamataları uzaktan duyuluyordu. Çünkü Gorki Parkı’ndakiler satranç, Erivan Parkı’ndakiler tavla oynuyorlardı ve üstelik argosuyla, ağdalı deyimleriyle, tatlı şakaları ve iğnemeleriyleTürkçe olarak...Ruslar satrançta birkaç dünya şampiyonu çıkardılar ya... Sanırım, bir Amerikalı dışında, satranç şampiyonlarının hemen hepsi Rus. İşte bu şampiyonlardan birinin –adını söylerseniz anımsarım- Moskova TV’sinde oldukça uzun, yaşamından bir belgesel filmini seyrettim. Dünya satranç şampiyonunun zamanını nasıl geçirdiğini, evini, eşini, çocuğunu, konuklarını gösteren bir belgesel film... Bi filmi seyredince kendi çocuklarımdan birinin –soyumdan gelen ya da Vakıf çocuklarımın- dünya satranç şampiyonu olmasını isteyip istemeyeceğimi düşündüm. Bu soruyu lütfen siz de sorun kendinize. Sanırım, çoğunuz çok istersiniz böyle bir başarıyı. Ama benim yanıtım:-Hayır!Öyleyse bu satranç dergisine bu yazıyı niçin yazıyorum? Ben satrançtan yana mıyım, satranca karşı mıyım? Bu sorunun yanıtını da yine bir olayla açıklayayım.Sanırım, biliyorsunuz, yoksul çocuklar için kurduğum bir Nesin Vakfı var. Vakıf’ta on çocuğum yaşıyor. Bunlar, İlkokul üçüncü sınıftan, lise son sınıfa dek olan öğrenciler ci.Vakf’ın onbeş dönümlük bahçesinde ikisi kuyu başında, biri havuz başında, biri de çardak altında olmak üzere betondan yapılma masalar var. Bu masaların üstüne, Vakıf çocuklarımla birlikte satranç kareleri boyadık.Bundan başka, Vakf’ın yedi yapısından büyük yapının salonlarından biriyle koridorlarından birinin döşemesine yere karolar döşettik. Bu karolardan dört ayrı yerde satranç oyun yeri yaptık.Kullandığım cam ilaç şişelerini, teneke ilaç kutularını atmam, biriktiririm. İşte bu ilaç ambalajlarından satranç piyonları yaptık. Ambalaj kutularının, şişelerin büyüklüklerine göre, piyadelerimiz, topçularımız, süvarilerimiz, kalelerimiz , vezirlerimiz, şahlarımız oldu. Bunlarla, satranç karelerine boyadığımız boyadığımız beton masalarda çocuklarımız satranç oynayacaklar. Yere döşenmiş satranç karoları için de, tahtadan büyük boy piyonlar yaptıracağım, orda da satranç oynayacağız.Oynuyoruz, demiyorum, oynayacağız diyorum hep. “Kaçmaktan kovalamaya zaman” bulamadığımız için dahaca oynamıyoruz, ama çok yakında oynayacağız. Ne var ki, bir zamanlar Ali ve Ahmet oğullarıma tavla oynar gibi öğrettiğim satranca benzemesin diye, Vakıf çocuklarıma satrancı ben öğretmeyeceğim, bir uzmanı öğretecek.Peki, sonuç yine de açık seçik ortaya çıkmadı: Satrançtan yana mıyım, satranca karşı mıyım?Biraz daha sürdürelim söyleşimizi. ABD’deki oğlum Ali’nin bir kızı oldu. Aslı... Torunum, daha on aylık. Ali bana yolladığı mektuplarda Aslı’ya çok küçük yaşında satranç öğreteceğini yazıyor. Bana da sık sık, Vakıf çocuklarına satranç öğretmemi salık veriyor.Ali haklı. Dediği gibi yapacağım. Vakıf çocuklarım, bu ilkyaz satranç öğrenecekler ve oynayacaklar. Niçin? Satrançta yenenin daha zeki olduğunu sansınlar diye değil. Satrançta yenerlerse, düşman ordusunu yendikleri, meydan savaşı kazandıkları sanısına kapılsınlar diye hiç değil; dünya satranç şampiyonu olmak için günlerinin üç-beş saatini satranca versinler diye de değil.Öyleyse niçin?Satrancın çocuk eğitimine ve önemli bir yeteneğin gelişmesinde çok büyük bir işlevi ve etkisi olduğuna inanıyorum. Çocukların, hele günümüzde, en büyük eksikliklerinin, dikkatlerini belli bir konu üzerine uzun bir süre yoğunlaştıramamaları olduğunu gözlemliyorum. “Hele günümüzde” diyorum, çünkü günümüzde dikkatleri dağıtacak şeyler gittikçe ve hızla artıyor: Bütün görsel ve işitsel araçlar, kentlerin patlayan gürültüleri, yaşamın sıklaşan anlık süprizleri vb. Salt çocuklar değil, toplantılardaki söyleşilerde büyüklere de dikkat edince görürüz: Belirli bir konu üzerinde, konuyu dağıtmadan, daldan dala sıçramadan, o konuyu derinlemesine -çok değil örneğin onbeş dakikacık- konuşabilen insanların sayısı o denli azdır ki... Oysa zihinsel başarı, ancak belli bir konu üzerinde beyinsel melekelerin yoğunlaşıp odaklaşmasıyla olabilir. Karanlıkta yüksek voltajlı bir spot lambasının belli bir yeri aydınlattığı gibi, zihin de bütün gücüyle belirli bir konu üzerinde odaklaşabilirse ancak o zaman o konu bütünüyle kavranır ve ancak o zaman düşünce eylemi yetkinlikle gerçekleşir.Zihni, dolaylara dağıtıp sıçratmadan, belirli bir konu üstünde odaklaştırma alıştırmasını en iyi gerçekleştirebilecek, bu alışkanlığı sağlayacak araçların başında, bence satranç geliyor. Zihni dağınık, belli bir konuya yoğunlaşma alışkanlığı olmayan, uzun süre belli bir konu üstünde düşünemeyen çocuklara, satranç alışkanlığıyla, bu melekeleri kazandırabiliriz.Günün birinde seksen Vakıf çocuğum olduğunda -o günü görmesem bile- içlerinden birinin şampiyon olmasındansa, sekseninin de iyi düzeyde satranç oyuncusu olmalarını işte bunun için isterim.Bir kuralım –hatta yasam- var, söyleyeyim: “Hiçbir şey kendisi için kendisi olmamalıdır...” Her şey, başka birçok şeyler içindir, öyle olmalıdır. Bu başka şeylerden biri, en başat olanıdır. Bana göre satranç da salt satranç için olmamalı, daha başka şeyler için olmalıdır, bu daha başka şeylerin en başat olanı da, zihni belirli bir konuya odaklaştırma alışkanlığını kazandırmaktır. İşte satranç bilmeyen bir yazarın, satranç konusunda bilgisizce ve bilgisizce olduğu için de yüreklice bir söyleşisi...Bilmem, böyle bir yazının satranç dergisinde yayımlanması doğru olacak mı?

Aziz Nesin
Nişantaşı12 Ocak 1984

Vasili Simislov 85'ine erdi!
24.03.2006 Vasili Simislov 85 yıl önce bugün doğdu. Bu oyuncu, 50'lerde 1957'de Dünya Şampiyonluğu unvanını elinden çekip aldığı Botvinik'in önünde, dünyanın en kuvvetli oyuncusuydu. Simislov, aynı zamanda başarılı bir baritondu, ancak, Bolşoy tiyatrosu tarafından işitme testi sonucu reddedildiğinde, satranca dönmüştü.. Bu harika yıldönümünde Vasili Vasilyeviç Simislov'a nice yaşlar diliyoruz!
ChessBase'in haberi

Jose Raul Capablanca

08.03.2006 José Raúl Capablanca y Graupera (1888 – 1942) Kübalı Dünya Satranç
Şampiyonu, Capablanca 8 Mart 1942 günü New York'taki ünlü Manhattan satranç kulübünde satranç oynarken, kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. 1921-1927 yılları arasında Dünya Satranç Şampiyonluğu unvanını taşımıştı.

Ayrıntıları

11 Mayıs 2006

Satranç Tarihinden Fotoğraflar

Satrancın oldukça eski bir tarihi var, 1500 yıl geriye gidebiliyoruz yazılı belgeler ışığında. Satrancın O zamanki adı Çaturangaydı; Bilindiği gibi modern satranç, özellikle Avrupa döneminde birçok değişikliğe uğradı, yeni kurallar eklendi ve değişerek günümüzdeki halini aldı. Satranç tarihiyle ilgili
daha ayrıntılı çalışmaları başka günlere erteleyerek, sizinle iyisi mi Slonmaster adlı bloğumda biriktirmeye başladığım tarihsel fotoğrafları paylaşayım. Bu alana, zaman zaman, kronolojik sıraya da özen göstererek satrançla ilgili tarihsel belgeleri eklemeye çalışacağım. Herkese iyi seyirler.
Satranç Tarihinden Fotoğraflar


Fotoğrafları İzlemek için tıklayınız

Boris Vasilyeviç Spaski (30 ocak 1937-...)

Rus satranç oyuncusu, Uluslararası Büyük Usta (1955) Dünya Şampiyonu: (1969-1972) 30 Ocak 1937 ‘de SSCB’nin Leningrad (Sen Petersburg) şehrinde doğdu. Satranç oynamayı 5 yaşında öğrendi. 1955’te 18 yaşındayken, Belçika'nın Antverp şehrinde Dünya Gençler şampiyonluğunu kazandı.
Ayrıntıları

İş Bankası Süper Ligi Başladı

Türkiye İş Bankası Satranç Ligi 2.Etap karşılaşmaları Mersin-Taşucu'nda başladı. 26-30 Ocak 2006 tarihleri arasında gerçekleşecek karşılaşmalar, Taşucu Best Resort Otelde yapılıyor.

TSF'nin Sayfası &



Fotoğraflar

Satranç ve diğer Sporlar

Dünyaya baktığımda diğer sporlar ve müsabaka oyunlarında da dünya ülkeleri her alanda at oynatıyorlar ve çok başarılılar. Bu ülkelere, Afrika'nın ve adı duyulmamış okyanus adalarındaki ülkeler de dahil. Spor ve müsabakaların bir faydası da ülkemizin adının duyurulmasını sağlamak. Ama, ne yazık ki ben sporlarda ve diğer müsabaka oyunlarında, Cumhuriyet tarihi boyunca, yeterince başarılı olduğumuzu söyleyemiyorum. Bunu biraz da yoksulluğumuza bağlıyorum. Gelişmiş zengin ülkelere baktığımızda, onlar bu oyunlarda gelişmekte olan (!) ülkelerden ilerdeler. Ama yalnızca bir alanda değil (örneğin: futbol gibi); Her alanda iyiler... Bence bunun nedeni unlarını elemiş, eleklerini duvara asmış olmaları.. Yani temel problemlerini çözmüş olmaları.. Diğer neden ise bilinçli devlet politikalarının olması.. (Bu politika eski Sosyalist ülkelerde ise bu had safhada!) ve Toplumda da spor bilincinin gelişmiş olması. Bizde ise uçurum gittikçe büyüyor. Bir kesim açlık ve yoksulluk sınırında mücadele ederken, diğer bir kesim hangi jipe binsem, hangi sosyetik mekanlara gitsem derdinde. Demek ki hesapsızca bir gelir söz konusu olmalı ki hesapsızca harcanıyor. Ama o varsıl kesimde de oyun ve sporlarla ilgili bir bilinç gelişmemiş ve yeterince ilgilenilmiyor. Belki seyirci olarak evet.. O konuda dünyada ilk üçe girebiliriz. Sosyetik kesimi, örneğin FB locasından, ayak takımı ise portatif tribünden fanatiklik yapıyor. Futbol konusunda durumumuza diyecek yok; hem teorik ve hem de pratik olarak.. Ama konu diğer sporlara gelince, hep şöyle düşünüyoruz belki: "Yahu çocuğumuz maratoncu olacak ta karni mi doyacak? Hiç olmazsa futbolcu veya basketçi olsun da paraya para demesin! Hem fanatiklik etme sansı da olur!" Haa, fanatiklik ve takım tutmayı yanlış mi görüyorum? Kesinlikle hayır!.. Tam tersine faydası da var. Fanatiklikte aşırıya kaçmamak şartıyla. Aidiyet duygusu hoş bir duygu, mücadele ruhunu besliyor..Yaşama sıkı sıkıya sarılmasını sağlıyor insanin. Satranç konusuna gelince Türkiye’nin durumu yine ayni, belki daha da kötü; Ama satranç olayları medyada yer almadığı ve büyük çoğunluk tarafından takip edilmediği (bilinmediği) için sadece kısıtlı bir camiaca izleniyor. Büyük çoğunluk için satrancı -var-sayamayız (yani: -Yok-sayabiliriz :)). Yeni, son zamanlarda biraz kıpırdanma başladı bu konuda da. Federasyon başkanı biraz aktif ama parasal konuları on plana çok çıkartıyor gibime geliyor. Neyse konumuz farklı idi; Belli bir ilerleme var satranç konusunda da; Örneğin 2000 Satranç olimpiyatının Türkiye’de düzenlenmesi bence büyük bir olay. Son zamanlardaki okullara yönelik eğitim seferberliği, Birçok uluslararası turnuvanın Türkiye’de düzenlenmesi,senelerce (1970'li yıllardan beri) 2 Uluslararası ustası (Biri de vefat etti: Rahmetli Nevzat Süer) olan Türkiye'nin su an 2 Büyük usta (GM) (biri ithal de olsa) ve 12 Uluslararası usta (IM) sayısına ulaşması elbette küçümsenmemeli..Velhasıl dostlarım, biraz ilgi alanlarımızın dışına da çıkalım ara sıra derim ben.. En azından başka neler varmış dünyada diye de merak edelim ara sıra.. Buna ben de dahilim bu satranç deliliğinden başka alanlara da kaydırmalıyım nazarimi... Çocuklarımızı yönlendirelim (buna ben de dahilim). Dünyada yalnızca Futbol yok spor olarak..Örneğin maraton fanatiği olalım.. Her şeye "Bize ne kazandıracak?" gözüyle bakmayalım.. Bazen hiçbir işe yaramayan, hiçbir şey de kazandırmayan uğraşıların da bilinmeyen faydaları olabilir.. Ez cümle, ilgi alanlarımızı genişletelim derim ben...

Sağlıcakla kalın

Murat Nemutlu

2005 Avrupa Bireysel Satranç Şampiyonası, Varşova Polonya

2005 Avrupa Bireysel Satranç Şampiyonası, 8.6 - 1.7 2005, Varşova, Polonya

1. Livyu Diter Nisepeanu Romanya
2. Timur Recebov Azerbaycan
3. Levon Aronyan Ermenistan



Sonuçlar
Erkekler

Kadınlar

Yeni Yılda “Mat Olmak” ya da “Olmamak"

"Mat Olmak" satranç oyununda yenilmek anlamına gelen bir deyimdir. Aynı zamanda günlük hayatta bir iş sonunda, karşılık veremez duruma gelmek anlamında da kullanılmaktadır.
Yıllar önce, bir satranç büyükustasının mat olup yenildiği zaman, kızgınlığından satranç tahtasını parçalayıp kırdığını duymuştum.
Alman asıllı satranç büyükustası Dr. Uhlmann, 25 kişiye karşı oynadığı simültane (aynı anda) oyunda, önemli bir taş olan vezirini kaybedince, derhal rakibinin elini sıkarak tebrik etmiş ve oyunu terk etmiştir. Büyükusta “mat olmamıştı” ancak, yenilgiyi büyük bir olgunlukla karşılamış ve yüksek ahlaklı bir davranış göstermiştir.
Her spor karşılaşmasında olduğu gibi, satranç oyununun başında ve sonunda rakipler el sıkışırlar. Sonuçta satranç ta bir düşünce sporudur. Sporun bir oyun olduğunu unutan bir toplum olduk ne yazık ki! Rakibimizi ya yumurta atarak karşılıyoruz, ya da sahte dostluk gösterisi ile “çiçek sunarak”. Fair-play’in nasıl olduğunu görmemiz için yurt dışı spor karşılaşmalarını daha dikkatli izlememiz yeterli olacaktır.
Satranç tarihine baktığımız zaman, her büyükustanın diğerlerinden üstün yönleri vardır. Aljechin, Tal ve Spaski saldırı ustalarıdır. Lasker ve Botwinnik ilerideki bir çok hamleyi hesaplarken, Petrosyan savunma oyunuyla ünlenmiştir. Karpov, pozisyon oyunu oynayıp, mat etmek için en uygun zamanı kollar ve rakibini mat etmeyi başarırdı. Kasparov dinamik bir oyun oynar ve çok kuvvetli hesap yapardı. Morphy ve Marshall açık oyunu çok iyi oynarken, Steinitz bilimsel pozisyon oyunu ile meşhurdu. Fischer çok iyi açılış yapıp, oyun ortasında kazandığı avantajı, oyun sonunda ustaca kazanca dönüştürürdü. Capablanca, başlangıçta basit, ancak oyun sonunda çok kuvvetli oynardı.
Sıradan bir satranç oyuncusu, kazanmak için, diğer deyişle “Mat olmamak” için ne yapmalıdır? Hamleleri iyi hesaplamalı, gerektiğinde tehdit, baskı yapmalı (rakibe değil taşlara!), feda yapmalı, rakibine fırsat vermemelidir. Rakip Şaha doğrudan saldırmalıdır. Büyük İskender filminde, Makedonyalı İskender, Pers ordusuna karşı zafer kazanmıştı. Savaşı kazanma stratejisi, çok iyi korunmuş Pers kralına doğrudan saldırıp kaçırmak olmuştu.

Bir satranç anekdotu: Philidor, zamanının en iyi satranççısı sayılırdı. Herkes onunla satranç oynamak isterdi. Aynı zamanda opera bestekarı Philidor, satranç için bazen zaman bulamaması nedeniyle –efsaneye göre- bir şempazeye satranç öğretti. Bir gün bir İngiliz ziyaretçi gelip Philidor ile satranç oynamak istedi. Philidor, çalışmak zorunda olduğunu, eğer kabul ederse maymunu ile bir parti oynamasını teklif etti. Teklifi kabul eden İngiliz ilk oyunda “Mat olunca” maymuna öyle bir tokat attı ki, zavallı maymun uluyarak korku içinde dolabın üstüne çıktı. Philidor odaya geldiğinde, İngiliz af dileyip asla bir daha tekrarlamayacağına söz vererek maymunla bir kez daha oynamak istedi. Güç bela ikna edip indirdiler zavallı hayvanı. Philidor bu kez odada kalıp maçı izledi. Yarım saat sonra maymun birden sıçrayarak dolabın tepesine çıktı. İngiliz şaşkın bir halde dedi ki: “Bu sefer neden kaçtığını anlayamıyorum, ona bir şey yapmadım ki.” Philidor satranç tahtasına bakar der ki: “Bayım, üç hamlede mat oluyorsunuz.”
Satranç “İki ordunun burnu bile kanamadan” savaş yaptığı bir spordur. Psikolojileri hasta, savaş yanlısı ve saldırganlığın insanın normal dürtülerinin içinde olduğunu iddia eden insan ve tekellere karşı da satranç oyunu bir alternatiftir.
Yeni yılda satranç öğrenelim! Özellikle 7-12 yaş arasında çocuklarımıza satrancın büyük yararı olduğu bilinmektedir. Zeka gelişimine, karar verme ve hesap yapma yetilerine yararları olmaktadır. Çocuğumuza, arkadaşımıza veya bir dostumuza, yeni yılda bir satranç takımı hediye edelim. Savaş tehlikesi içinde olan dünyamızda “Barışçıl savaş oyunu olan satrancı yaygınlaştıralım”. Yeni yılda barış içinde yan yana, mutlu ve huzurlu yaşamak “Mat olmamak” için.

İhsan Dirican
Olay Gazetesi 28.12.2005

Carl Schlechter


Carl Schlechter (2 Mart 1874 - 27 Aralık 1918) 20. Yüzyıl başlangıcının önde gelen Avusturyalı ustalarındandı. Viyana'da doğdu. 1893'ten itibaren yaklaşık 50 uluslararası turnuvada oynadı. 1900 Münih turnuvasında (eşpuanlı), 1906 Östende turnuvasında, 1908 Viyana turnuvasında (eşpuanla) ve 1910 Hamburg turnuvalarında birincilik elde etti. 1910'da Viyana'da Emanuel Lasker'e karşı dünya şampiyonluğu maçı yaptı.
Yazının Devamı

Mihail Gureviç: Yapacak bir şey yok bilgisayarlar bizi yeniyor!

Hanti- Mansisk'de kötü oyunlar oynamadım. En büyük oğlumdan daha genç oyuncularla oynadım. Artık yeni bir nesil geliyor: Bilgisayar nesli.. Bu nesil bizim ardılımız.. Tabii ki şu anda açılış, oyun hazırlığının nerdeyse %50'sini oluşturuyor ve Magnus gibi, bu bilgisayar çocukları, diğerleri üzerinde büyük bir avantaja sahipler. Bilgisayarla çok fazla çalışıyorlar ve onlara kapsamlı bilgi aktaran ve bu bilgileri anlamalarını sağlayan deneyimli koçları var.
Bilgisayarın herşeyde ve heryerde insanın yerine geçebilmesi olanaksız. Örneğin satrançta pozisyonal anlayışta, içe doğma, oyunortası ve oyunsonunu oynama becerisinde olduğu gibi.. Bir bilgisayara ne stratejik mücadele ne de oyun ortası öğretilebilir. Junior 9 ve Fritz 9, Shredder gibi yüksek kapasiteli yazılımlar inanılmaz yaratıcı hamleler bulabiliyorlar. Fakat bütün bu modern materyalin dışında bir BU'nın (GM) gereksinim duyduğu şey neyin önemli neyin olmadığını anlayabilmektir. Ve onların ürettiği bilgiler o denli geniştir ki üzerinde tekrar çalışılmak gerekir.
Yapacak bir şey yok: Bilgisayarlar bizi yenebilir..Fakat bundan korkmamamız gerekir. Satranç hala var. İnsanlar onu oynuyor ve hala da yaratıcı bir oyun. Hala üzerinde birilerinin düşünmesi, anlaması ve anlatması (öğretmesi) gereken pozisyonlar var. Ben Sovyet satranç okulunun temsilcilerindenim. Daima yaratıcı çalışmalar yaptım. Açılış kitapları benim oyunlarım, açılış analizlerimle doludur. Bugünlerde bilgisayarlar tarafından bulunan bazı yeniliklerle ilgili şeyleri tekrarlamalıyım. Yaratıcı bir kaynak olarak görmüyorum. Yalnızca inanılmaz hafıza ve zaman gerektiren mekanik bir çok çalışmadan ibaret. Ezberlemek hiç de ilginç değil.
Birçok başarılı satranç oyuncularıyla çalıştım: Kasparov, Anand, Topalov gibi. Bütün bu oyuncular senelerce bilgisayarlarla çalıştılar. Bundan kaçış yoktu. Vişi'nin hatta kafasında kurulu bir Fritz programı bile vardı. Ama başka insanların çıldırabileceği durumlarda yine de normal bir insan olarak kaldı.
İnanmak zor ama bu benim Sibirya'ya ilk gelişim. Bütün dünyayı dolaştım. Ama buraya hiç gelmemiştim. Hanti-Mansisk'i sevdim. Bence Paris dünyanın en güzel şehridir. Ama artık düşüncelerim değişti..
ChessBase'den çeviren: Murat Nemutlu