Sevgili İhsan Dirican’ın güzel organizasyonuyla 29 Ekim 2000, Pazar günü, 34. Satranç Olimpiyat oyunlarını izlemek üzere İstanbul’daydık. İhsan Dirican, Mehmet Fatih Bayar, Mehmet Gazioğlu, Özgür Özbostanlar ve benim için güzel ve yorucu bir geziydi. İhsan’ın Toyotasıyla hızlı bir şekilde Yalova’ya vardık. Feribotun kalkışı 9:30’daymış. Neyse birkaç gazete alarak satranç haberlerini kıraat ettik bir solukta. Cumhuriyet dergide Sertaç Dalkıran’ın olmayışı hemen dikkatimizi çekmişti. Yalova’dan bir saatte Yenikapı’ya vardık. Vardığımız gibi İhsan’la “Sen mi İstanbul’u daha iyi bilirsin yoksa ben mi?” tartışmasını sürdürerek Taksim'e vardık.
Bu arada arkadaşlara, 1976-1977 yıllarında Tünel’de yaşadığım evimi de gösterdim. Sabah ayininde Sen Antuvan kilisesindeydik. İstiklal caddesinde uygun adım bir yürüyüşle Çiçek Pasajına geldik. Ünlü şampiyon kokareççide, 5 yarım, 3 çeyrek kokareç; 3 midye tavayı mideye indirdikten sonra, İSD’de bir yıldırım turnuvasından bile geri kalmadık.
Sonra Olimpiyat oyunlarının yapıldığı Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayına taksiyle ulaştık. Salona vardığımızda pek kalabalık yoktu. Ama saat 15:00’e yaklaştıkça içerisi 128 ülkenin oyuncularının oluşturduğu bir ana baba gününe döndü.
Oyunların başlamasını beklerken, bir yandan da ünlü satranççıları tanımaya çalışıyorduk. Özgür’ün uyarısıyla eski rus yeni amerikalı, Kaidanov’u fark ettik (!). Fotoğraf çektirmek için hemen yanına yöneldik.
- Bay Kaidanov sizinle bir fotoğraf çektirebilir miyiz?
- Tabii ki!
- Özgür hadi sen çekiver…
- Tamam. İyi güzel de ben Kaidanov değilim maalesef. Ben Kanadalıyım; Milli takımının yöneticisiyim (!!!)
- Önemli değil! Takımınıza bol şanslar…:)))
60-70 yaşlarında ve isimlerine aşina olduğumuz Büyükustalarla ve dünyanın bir çok ülkesinden gelen genç, tanınmamış oyuncularla doluydu salon. Çinli, Hintli, Japon, Endonezyalı, Bulgar, Macar, Kübalı, Arjantinli, İzlandalı, Şilili, avustralyalı, Koreli, Moğol… Sayabildiğiniz her ülkeden oyuncu vardı. Hintli Vişi Anand’ın ülkesinden diye tahmin ettiğimiz oyuncuların yanına yaklaştık. Hintli olup olmadıklarını sorduk.
“ 50 yıl önce biz de Hindistan’a bağlıydık, şimdi bağımsız Bangladeş’liyiz.” dediler.
Olimpiyatların bütün dünya ülkelerinin oyuncularını bir araya getirmesini görmüş olduk. Epey bir zaman katalog alalım, afiş kapalım diye uğraştık ama olmadı. Saat 15:00’te oyuncuları turnuva salonuna aldılar. Biz de kurulu olan internet kafede internete bağlanmak için uğraştık. Neyse uzatmayalım, salona indik; DGT marka sensörlü satranç takımlarıyla, gerçek zamanlı bağlantılar sayesinde bütün oyunlar internette canlı izlenebiliyordu. Ünlü takımların, bu arada Türkiye A ve B takımlarının fotoğraflarını çektik. Birkaç salon turundan sonra artık olimpiyat atmosferini de kanıksamıştık. Şirov’lar, Korçnoy’lar, Kaidanov’lar, Polgar’lar, İvançuk’lar, Şort’lar, Adams’lar, Portiş’ler içi içeydi. Özellikle Özgür’le satranççı aktüalitesi ve biyografileri konusunda yarıştık. Saat bayağı geç olmuştu. Artık geri dönmeliydik. Taksim Gezisinde bir Hamburgercide biralarımızı yudumladıktan sonra, ver elini Yenikapı.. Şu anda Yenikapı’dan Yalova’ya kalkan hızlı feribotdayız. Yolumuz açık olsun satrançta ve hayatta…
İhsan Dirican ve Murat Nemutlu
29 Ekim 2000, Bursa
Eline sağlık Murat abi.Yazıyı okurken Özgür sen yaşlanıyor musun yahu dedim :)) Aradan 7 sene geçmiş inanamıyorum, daha dün gibi oysa.Satranç heveslisi 18 yaşında bir veletin çenesini ve yanlış yönlendirmelerini çektiniz koca bir gün boyunca hepinize teşekkürler:)Son olarak unutmadan o gün Mehmet Gazioğlu ile beni Şirov kovalamıştı,korkmuştuk iri bir şahsiyet kendisi:)(Bu arada geçenlerde Kaidanov'un fotoğrafını gördüm bizim fason Kaidanov ile alakası yok nasıl benzettiysem o gün hayret!)
YanıtlaSilÖzgür