Bugün satranç hakkında yazayım dedim. Sağımda Cumhuriyet
gazetesindeki Suat Atalık’ın köşe yazısı. Ama yok, yok, O’ndan kopya çekerek
yazmayacağım. Belki de bitiremeyeceğim yazımı. Tembelliğim ya da güdülenmeme
bağlı. İki üç satır yazınca yazmanın zor bir iş olduğunu anlıyor insan. Hemen
konuya mı girmeli, yoksa girişi elden geldiğince uzatmalı mı? İşte bakın hemen
yoruldum, canım sıkıldı, başka işler arıyor kafam. “Neyse biraz ara versem ne
çıkar?” diyerek ara veriyorum. Ara, ara, ara vererek bu yazı devam edecek belki
de hiç satranç hakkında olmayacak. Satır başı yapmadım, gerek duymadım. Miliyet
magazin ve Cumhuriyetteki birkaç makaleden sonra yazıya döndüm…
Kişilere “Satranç biliyor musunuz?” diye sorulduğunda
genellikle (çok az dahi bilseler) bilmiyoruz demeye çekiniyorlar, bildiklerini
söylüyorlar; “Oynayalım mı?” dediğinizde ise, “Sizi tatmin etmem”, “Yok canım
boş verin” gibi karşılıklar alırsınız. Bu neden böyle? Aynı şey tavla için
olmaz eminim. Ne de olsa tavla bizim milli oyunumuz. Bunun nedeni bence şu:
İnsanlar satrancı, entelektüel, yani zihinle, zeka ile ilgili bir oyun olarak
görürlerken, tavlayı pek de öyle görmüyorlar. Bu yüzden “Biliyor musunuz?”
sorusuna “bilmiyorum” cevabını veren kişi sayısı neredeyse “sıfır”. Ama
“oynayalım mı?” dendiğinde kimse zeka yarışına girmek istemiyor. Ama konu tavla
olduğunda teklif genellikle boş çevirilmez. Ne de olsa insanlar şansa daha çok
önem veriyorlar. Yani insanlar satrancı daha ciddi bir oyun olarak hala
kendilerine biraz uzak görseler de, tavlayı kendilerinden sayıyorlar..
“Türkler, Türk Milleti” 21. yüzyılın başında satrancı
sevmeye başladı. Türkiye’de daha önceleri, daha bir elit, aristokrat,
entelektüel işi olan ve sayılan satranç, nihayet halkın oyunu olmaya başladı.
Neden satranç diyince kaçılıyordu da, tavlaya daha bir bizden yaklaşılıyordu.
Bence bunda bizim düşünmeye karşı direncimiz yatıyor. Tavla vs. gibi oyunlar şansı
ve hatta zar tutmayı da içerdiğinden, daha bir seviyoruz o gibi oyunları. Ama
salt düşünce ile yürütülmek zorunda olan satrançtan hala kaçıyoruz.
28/08/2016, Pazar,
Erdek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder